Geçtiğimiz günlerde sevdiğim bir abimden gelen bir videoda tanıştım Stjarnan takımıyla. İzlanda'nın birinci liginden bir takım. Aklıma üniversitedeki tiyatro yıllarım geldi. Oyunculuk çalışmalarının bir aşamasında çalıştırıcı arkadaş bir konu verirdi ve onu konuşmadan vücut dili ve mimiklerle yaşatmaya çalışırdık. Yaratıcılığımızı geliştirmek için.
Göztepe 1999'da o zamanki adıyla 1. lige çıktığında Josef Jarabinsky ile anlaşmıştı. Jarabinsky antrenmanlarda futbolcularına yine bizim tiyatro çalışmalarında kullandığımız bir yöntemi, güven temrinlerini kullanırdı. Bir oyuncu 4-5 arkadaşının ortasında durur ve kendini sırt üstü bırakırdı. Arkadaşları onu yere düşmeden tutmak zorundaydı. Böylelikle takım içi güven duygusunu artırıp, ekip olma bilinci yaratırdı. Tüm bu çalışmalar Jarabinsky'nin sezon sonuna kadar takımın başında kalmasını ya da Göz-Göz'ün o sene kümede kalmasını sağlamadı ama gayet hoş çalışmalardı vesselam.
Stjarnan takımının videosunun izleyince, bu koreografilerin futbolcunun yaratıcılığına katkısını irdeledim kendi kendime. Yaratıcılık sadece yetenekle mi gelir? Hayır. Belli metotlarla geliştirilebilir elbet. Stjarnan takımı güzel, eğlenceli bir yanını bulmuş. Beşiktaş'ta da hep böyle sevinçler görmek isterdim. Mesela Nihat Kahveci'nin gol sevinci bireysel bir buluştu;
Ya da Bobo'nun ki;
Bobo kanatlarını hep yana açtığında diğer takım arkadaşlarının da, kanatları açık, o Brezilyalı kartala alçak uçuşla eşlik etmelerini bekledi gözlerim. En son Olcay Şahan hatırladı bir kartal olduğunu ama onunki de yeterli kollektiflikten uzaktı.
Şimdi beklentim Biliç'ten. Takımı hem yaratıcılıkta geliştirebilecek, hem de Beşiktaş ruhuna can katacak gol sevinçleri çalıştırsa da, takım sempatide tavana vursa. Gerçi bu sene o kadar sempatik ki takım, kim bilir belki de nazara gelir.